CÜNEYT BOL


ANTALYA'DAKİ O TİYATROYA BEN ÇOK GÜLÜYORUM!

Tuzun bile koktuğu yerde düzelmekten bahsetmek bile milleti milletin aklıyla alay etmek anlamına gelir ki, zaten perişen olmuş bir toplumla dalga geçmek hiç de iyi bir fikir değil


Ülkemizde her konuda kantarın topuzu iyice kaçtı ama bugün bundan bahsetmeyeceğim.

Zaten bahsetsen de bir şeyin düzeleceği yok. Tuzun bile koktuğu yerde düzelmekten bahsetmek bile milleti milletin aklıyla alay etmek anlamına gelir ki, zaten perişen olmuş bir toplumla dalga geçmek hiç de iyi bir fikir değil

Ayrıca gazetecilik yapmanın çok riskli olduğu bir dönemden geçtiğimizi de unutmamak gerekiyor.

Neyse gelelim konumuza;

Dün İzmir'den çocukluk arkadaşım Emin aradı. Kısa bir hoşbeşten sonra şöyle dedi;

- Cüneyt WatsApp'tan bir link attım. Şuraya bir gidip gidip bakıver, fiyatı çok uygun, belki de Antalya'ya yerleşiriz...

Emin'in aklında ne zamandır Antalya'ya yerleşmek vardı.

Kayınpederi emekli emniyet müdürü olduğu için fırsat buldukça eşi, yurtdışındaki oğlu,gelini ve torunlarıyla Antalya'ya gelir, Lara'daki Polis Kampında tatil yapar, bu vesileyle de sohbet etme imkanı bulurduk.

Emin'in yıllardır Antalya'ya yerleşme niyetinde olduğunu biliyordum.

Vaktim de müsaitti, yola çıktım.

Emin'in linkini attığı ev Varsak Demirel Mahallesi'ndeydi. Kent merkezine yaklaşık 18 kilometre uzaklıktaki bir site içinde yer alan daire 44 metrekare, 1-1 özellikte ve giriş katındaydı.

Linkteki fotoğraflara göre, sitenin bahçesinde gayet güzel bir havuz ve mini bir çocuk parkı da yer alıyordu.

Fiyatı ise 2 milyon 200 bin liraydı. Pastel renklerle boyanmış modern bir apartman bahçeye kondurulmuştu.

Özetle, havuzlu bir sıfır daire için filatı çok uygundu.

Hayırlısıyla Emin Biraderimi de Antalyalı yapacaktık.

      ***

Ancak bu düşüncem anayoldan Demirel Mahallesine girinci bozuldu.

Bir anda araç toz bulutunun ortasında kalmış, taşlar nedeniyle her taraftan tangır tungur sesler gelmeye başlamıştı.

Hemen durdum, tozların dağılması birkaç dakikayı buldu. Etrafı biraz net görmeye başlayınca çevreyi kolaçan ettim. Demirel Mahallesi adeta Sahra Çölü gibi alanda kurulmuştu.

Birbirine ikiz derecede benzer az sayıda apartman çok geniş bir alana yayılmıştı.

Yapı konusundaki sistem genelde aynıydı. Her bina 3-4 dönümlük bir bahçeye kondurulmuş, apartmanın etrafı bir duvarla çevrilmiş, bahçeye masmavi bir havuz ve oyun parkı yapılmıştı.

Özetle şimdi bahsedeceğim mahalledeki tüm olumsuzluklar bu güzel yapılarla adeta silinmek, müşterilerin gözleri boyanmak istenmişti! Aslında linki atan durumu açık etmiş, "Yatırımlık" diye de not düşmüştü.

Mahallenin, benim gezdiğim bölümlerinde yolların tümü stabilizeydi, hiç asfalt kısım yoktu.Hemen her tarafta kanalizasyon çukurları kazılıyordu.

Altyapı adına daha ortada pek bir şey yoktu. Ne bir ağaç ne bir bitki vardı. Yani yeşillik sadece manav tezgahındaki marul ile rokada göze çarpıyordu.

Ama günahlarını almayayım, hala mahalledeki BİRKAÇ ZEYTİN, NARENCİYE VE MEYVE BAHÇESİ YERİNDE DURUYORDU!

Görünen o ki; Mahalleden imarın geçmesiyle daha önce tarım alanı olan bölge ARTIK BİR BETON ALANINA DÖNÜŞMEK ÜZEREYDi.

3-5 dönüm meyve bahçesi olanlar, muhtemelen müteahhitlerle anlaşmış, zeytin ve meyve bahçeleri sökerek, kat irtifakı tapusuyla

binaları dikmeye başlamışlardı...

Hatta bölgedeki diğer mahalleler de aynı tas aynı hamamdı!

YANİ, BU MAHALLELERDEKİ KOSKOCA TARIM ALANLARI VARSAK'TA DA SÜRATLE BETON ALANLARINA DÖNÜŞÜYORDU.

     ***

Başlıkta o yüzden,'TARIM ARAZİLERİ KORUNACAK' denildiği zaman çok gülüyorum dedim. Antalya'da sık sık böyle tiyatrolar oynanıyor. Tarım cenneti Antalya hızla bekonlaşırken, birileri çıkıp, medyaya "Asla izin vermeyeceğiz" falan diyorlar, muhtemelen açıklama bitti mi, "Hadi gelin birer kahve içelim" diyorlardı.

Kentin anlı şanlı yöneticilerinin katıldığı TARIM KONSEYLERİ falan toplanıyor, ardından 'Antalya'nın tarım alanları korunacak" gibi koça koca laflar ediyorlardı.

Hatta, 'Bundan sonra tarım arazilerinin imara açılmasına izin verilmeyecek' gib gelecekle ilgili i iddialı cümleler dahi kuruyorlardı.,

Google'daki haberlere bakın.Tüm beyanatlar yerli yerinde duruyor.

Bir de Antalya'nın göbeğindeki tarım alanlarının nasıl yok edildiğine bakın.

     ***

Toz içindeki mahalleden çıktım, hemen Emin'e de telefon açtım dedim ki; "Biraderim ev yeni, fiyat uygun,tapu irtifaklı,, kanalizasyon hatları ve foseptikler yeni yapılıyor, kente olan uzaklığı 18 kilometre, toza karşı alerjin varsa oturmadan önce 3-5 beş sene beklemen lazım, havuza girersen sapsarı çıkarsın, araçlar geçerken evin camına  taş atabilirler, güneşten korunacak bir ağaç dahi yok. 

Ben artıları eksileriyle hepsini söyleyeyim de bana bunca yıl sonra küfretme!!!

Özetle, dünyanın en güzel Antalya'nın da sahip  çıkanı ve konuyanı yok. Herkes kendi havasında...

Zaman zaman Avrupa ve Japonya gibi uzakdoğu ülkelerinde doğayı nasıl koruduklarına, tarımsal üretime nasıl sahip çıktıklarına  bakıyorum da inanın inanın yüreğim burkuluyor.

Maalesef bizde ranta bağlı durumlara göre her türlü değer yerle bir edilebiliyor

Esen kalın....