İBRAHİM UYSAL

Tarih: 27.06.2025 16:59

DOLANI DOLANI GELİYOR DA UYUYORUZ

Facebook Twitter Linked-in

Bir zamanlar hiçbirşeyi umursamaz, her şeye güler geçerdim; hani Orhan Veli gibi, "bir elinde ayna bir elinde tarak, umurunda mı dünya" modunda.

Sonra bir farkındalık mı oluşuyor ne, sorgulamaya başladım. O zaman da bir şeylerin bilgisine gereksinim duyup okumaya, doğru kişi ve söylemleri dinlemeye başladım.

Bu ise benim hem mutluluğum hem de mutsuzluğum oldu ama mücadele azmimi de körükledi; biraz da dönemin ve gençliğin de etkisi, katkısı ile bazen gözü karartarak, bazen de kaşı gözü yardırarak yürüdük.

İnsan, insanoğlu gerçekten çok garip bir mekanizma, bazen tüy kadar bir yükü bile kaldıramıyor, bazen de kocaman bir dağı yüklüyor omzuna, sırtına alıp gütürüyor Kaf Dağına.

Maalesef bunların hepsi bilinç ve sorumluluk.

Bu, bazen dönem öğretisi ile olurken, genellikle de eğitim ile de oluyor ya da olmuyor, oldurmuyorlar.

"Türkçem, benim ses bayrağım" diyen Fazıl Hüsnü DAĞLARCA, bir işin zorluğu, imkansızlığının ötesinde inanmışlığı dizelediği "Mustafa Kemal'in Kağnısı" şiirinde, bir öyküden çok inanmış yurtsever her insanın yüreğine oturacak şu dizeleri yazar:

"Yediyordu Elif kağnısını, /Kara geceden geceden./ Sankim elif elif uzuyordu, inceliyordu,/ Uzak cephelerin acısıydı gıcırtılar,/ İnliyordu dağın ardı, yasla,/ Her bir heceden heceden.

Mustafa Kemal'in kağnısı derdi, kağnısına/ Mermi taşırdı öteye, dağ taş aşardı./ Çabuk giderdi, çok götürürdü Elifçik,/ Nam salmıştı asker içinde./ Bu kez yine herkesten evvel almıştı yükünü,/ Doğrulmuştu yola önceden önceden.

Öküzleriyle kardeş gibiydi Elif,/ Yemezdi, içmezdi, yemeden içmeden onlar,/ Kocabaş, çok ihtiyardı, çok zayıftı,/ Mahzundu bütün bütün Sarıkız, yanı sıra,/ Gecenin ulu ağırlığına karşı,/ Hafifletir, inceden inceden. .... ...."

Düşünebiliyor musunuz bugün har vurulup harman savrulan bir ülkenin öyküsünde bir Anadolu kadını /kızı, daha yürek yakanı yaşlı bir öküz (Kocabaş) ile bir inek (Sarıkız) cephede ölüm ile burun buruna askere mermi, yiyecek taşıyordu. İşte inanmışlık, vicdan ve yurtseverlik bilinci daha başka nasıl aşılanabilir ki!...

Her zaman yazıyor ve söylüyorum, bu Anadolu var ya, gerçekten "Ana" ve "Anı" dolu, bakana ve görene.

Düşünün, hani halkın dili ile "Allah'ın Sivas-Kangal- KERTME (birilerinin hoşuna gitmemiş ki, Şenyurt olmuş) köyünden Cumhuriyetten önce doğmuş bir adam (AŞIK MESLEKİ) diyor ki:

"Dolanı dolanı gelir/ Ölüm yavaşça yavaşça/ Kalem alıp yaz derdini/ Gülüm yavaşça yavaşça".

Üstüne daha ne söylenebilir ki!...

Dünyayı, olanı ve olayları herkes bir şekilde okur ve analiz eder, eyvallah!... Ama bugün artık her şey değişti, bir tuhaf oldu. Adamın karnı aç, işsiz, güçsüz "aş ve iş isteyeceğine", aşını ve işini elinden alıp kara cahil edenlerin alattıkları öykülere, masallara kanıp ortalıkta dolaşıyor, ne diyeyim ki.

Bir kaç gün önce bir arkadaşım ile, onun da bir arkadaşının Babası rahatsızlanmış, ona geçmiş olsuna gittik.

Hoş beşten sonra bağı, bahçeyi dolaşmaya gittik. Keşke gitmez olsaydım, içim bir tuhaf oldu, kan ağladı.

Ya her konuyu siyasi polemik yapanlar, siyaseti paspasa çevrenleri geçin, pazarda, manavda ŞEFTALİ kaç para?

Fiyatını yazmayacağım, alanlar cepleri yandığı, alamayanlar da içleri yandığı için, çok iyi bilirler.

Köylerde, küçük kasabalarda günübirlik çalışacak insan, iş gücü kalmamış. Herkes oğlunu, kızını bir baltaya sap olsun diye şehire gönderiyor ama bunun da bir sınırı var, parklar ve sahil caddeleri işsiz güçsüz pinekleyenler ile dolu.

Ne şehirde iş bulabiliyor ne de köyünü dönebiliyor. İki ucu b..lu değnek!..

Bağlar, bahçeler bakımsızlıktan perişan. Toplanıp pazara götürme imkanıları yok ve meyveler dalları kırıla kırıla eriyip, çürüyorlar.

Tamam iktidar seçti tarafını, ya yerel yönetimleri elinde bulunduranlar nerede? Bu Ülkede her şey abuk sabuk bir siyasete uyarlamış gidiyor.

Bir aralar yerel yönetimleri elinde bulunduran partiye, Takım Kaptanı olduğum Strateji ve Planlama Düşünce Topluluğu olarak "Vatandaşlık Temel Geliri ve (kadın öncelikli) Aile Sişgortası" projesini hazırlamış ve sunmuştuk; tarlada sebzeler, bağda bahçede meyveler erimesin, çürümesin, "kadın eli değsin" diye.

Projeyi partiye verdikten sonra bir iki yönetici işine geleni televizyonda, orada burada söyledi unuttu. Randevü istedik, her iki dönem yöneticilerinden ama duyan, gören ve ses yok.

Eyyyy halkın, sen böyle uyudukça, sesi çıkanların değil, sesi çıkartılanları dinleyip alkışladıkça, sana ne diyeyim ki!..

Yine Mesleki ile sonlayayım yazıyı:

"Bu dünyaya gelen bilmez/ Ölmeyince kan kesilmez/ Mesleki'm artar eksilmez/ Zulüm yavaşça yavaşça".

Daha ne denilebilir ki!..


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —