İBRAHİM UYSAL


DÜNYA DÖNÜYOR MUŞ!...

Herkesin derdi birbirine benzer de, hiç kimse komşusunun derdine hemhal olmaz. Tabi bir de ondan mutlu olmazsa.


Eskiden her şeyin bir şiiri, dizesi, sözü, lafı varmış.

Örnek, biz çocukken sokakta, kahvede duyardık:

"Nisan Mayıs ayları, gevşer gönül yayları"!...

Daha öncesi için:

"Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır"!...

Hele bir de "Eylül'de gel" vardır ki, nasıl anlatılsın.

Okullar Mayıs'ın sonunda kapanır, Haziran şaşkınlık içinde geçerken, birden öğrenciler, gençler hele okul aşıkları "Eylül"ü bekler.

Bir de, yine eskiden kırsal kesimde, köylerde, şimdi yeni moda oldu ne demekse, "mahallelerde", "GÜZ VERESİ" vardı.

Toplumun yarıdan fazlası kırsal kesimde yaşardı, tarım hayvancılık temel geçim kaynağı.

Ekim, Kasım'da arpa, buğday Allah ne verdiyse "güzlükler" ekilir, şubat, mart içinde de yazlıklar.

Hele bir de mayıs, haziran yağışlı geçerse, gel keyfim gel.

Bağ, bahçede meyveler olmaya başlar, toplanır, satılır, depolanır.

Tarlada hasat yapılır ekinler biçilir ve doğruca ambara. Hele bir de borcun harcın yoksa, gel keyfim gel.

Hasat edilen, toplanan ürünler satılır, dosdoğru güz versi alınsa kasaba esnafına, borçlar ödenir. Bir rahatlanır ki sormayın gitsin.

Eeee artık "GÜZ YİĞİDİ" olunmuştur artık.

İster okulda öğrenci, ister tarlada çiftçi, ister kasaba esnafı nasıl güz beklenmez, nasıl Fecri Ebcioğlu'nun yazdığı, Alpay'ın seslendirdiği dizeler gibi yaşanmaz yaşam.

"Tatil geldiği zaman/ Ağlarım ben inan/ Gidiyorsun işte/ Arkana bakmadan/ Nasıl geçer bu yaz/ Ne olur bana yaz .... ..... .../Gitme, gitme gel/ Eylül'de gel/ Eylül'de gel ....".

Evet, bu aralar yurdun dört bir yanına habire yağmurlar yağıyor, bereket dağıtıyor.

O kadar şeyden sonra, biraz keyfsiz olsa da, "don" dan söz edilmez mi!..

Elbette ki halkın dilinde olduğu "kıçında donu yok" diye başlar ahali söze, derken insanın aklına Orhan Veli gelir "Pireli Şiiri" ile:

"Bu ne acaip bilmece!/ Ne gündüz biter, ne gece./ Kime söyleriz derdimizi;/ Ne hekim anlar, ne hoca.

"Kimi işinde gücünde,/ Kiminin donu yok kıçında./ Ağız var, burun var, kulak var;/ Ama hepsi başka biçimde."

Ne enteresan aradan yaklaşık yüz yıl geçmiş değişen bir şey yok.

Bu ahali akıllanır mı bilmem.

Bahar olur başka bir havada, yaz olur başka, güz olur başka.

Herkesin derdi birbirine benzer de, hiç kimse komşusunun derdine hemhal olmaz. Tabi bir de ondan mutlu olmazsa.

Biraz oturup dünü düşünsek, birleri dünleri bugünkülere anlatsa ne güzel olurdu.

Herkesin elinde bir "akıllı" telefon, otobüste, yolda insan yüzünü görmek ne mümkün!..

Evet, Oktay Akbal'ın dediği gibi

"Önce ekmekler bozuldu, sonra her şey"!..

Önce kişiler yavaş yavaş, sonra aileler, ardından toplum gidiyor bozula bozula, bakalım sonu ne olur!..