Bazı zamanlar her şey yolundadır, ağlanacak hale bile gülünecek şeyler yapsanız da kimsenin umurunda olmaz, güler geçer millet. Bazı zamanlarda ise halk, siyaset ile ilgili iki kelam etseniz, yazsanız fırtınalar koparır; yazıp, söylediğinize "lanet edersiniz"!..
Siyaset, halk ve siyasetçi sözcükleri nedense herkes için ayrı bir anlam taşır, nedense!..
Her şeyin yolunda olabilmesi için, öncelikle herkesin ve herşeyin yerini ve anlamını çok iyi bilmesi gerekmektedir.
Elbette ki siyaset, en başta karşınızdakini ve toplumun geniş kesimlerini etkilemek, fikir ve düşüncelerini karşımızdakine inandırmak için yapılan bir süreçtir.
Burada işi retorikle de (boş sözlerle) yapmak mümkündür ama biz işi ciddiyetle ele alalım.
Belagatla (etkileyici ve ikna edici konuşma sanatı) bu işin yapılması ayrı bir işlem ama bunu biraz da bilimsel olarak yapmak ise, sonuçların daha verimli ve anlaşılır olmasını sağlayacaktır.
Siyaset sözcüğünün kökeni Arapçadır ve “siyasa”dan gelir. Bu da yönetmek, eğitmek, yetiştirmek anlamına kullanılır. Bedevi toplumlarında at ve deve gibi hayvanları yetiştiren, terbiye eden kişiler için kullanılmış, sonuç olarak atları tımar eden kişiye de "SEYİS" denilmiştir.
Yazın yaşamında ise, şehir ve insanların yönetilmesini, zenginlik ve bolluk içinde iyi bir hayat sürmelerini sağlamak için, siyasetin nasıl olması gerektiğini anlatan yapıtlara da, "siyaset-nâme" denilmiştir.
Dönem dönem Ülkemiz siyasi yaşamı için güzel şeyler olur ve yaşanırken, özellikle darbe dönemleri ve baskıcı dönemlerde siyasetin biraz da kirlendiğini görmekteyiz.
Olaylara ve siyasete bakarken bir konu beni hep tebessüm ettirir, o da PRENS adlı yapıtın yazarı Niccolò Machiavelli (1469-1527, devlet adamı, askerî stratejist, şair ve oyun yazarı Floransalı düşünür, İtalyan Rönesans hareketinin en önemli simgelerinden).
Machiavelli Prens adlı yapıtını, o dönemler daha şehir devletleri halinde yaşayan Floransa bölgesindeki halklar ve Şehir Devletlerinin Prensleri için yazmıştır. Amacı da bir İTALYAN MİLLETİ oluşmasını teşvik etmektir. Hegel bile Machiavelli'nin amacının, Floransa topraklarında bir İtalyan devleti ve Milleti oluşmasını sağlamak olduğunu savunmuştur.
Bu kutsal amaç için "Zafere giden her yol mübahtır" (Prens 160, 152 syf) sözü, politik yaşamda giderek yaygın bir biçimde olumsuz ve ilkesiz bir politik hırsın anlatımı olarak ifade eder şekle sokulmuş ve "Makyavelizm" terimi de bir düşünce sisteminden çok "amaç için her yolu mübah gören" politikacının tutumunu anlatan suçlayıcı bir tümce haline sokulmuştur.
Maalesef bugünün Türk siyasi yaşamı, kirli siyaset ve köşe dönmenin kısa yolu olarak görülmüş, nepotizm ve yakın kayırma siyasetin temel olgusu haline gelmiştir.
Aslında "siyaset" iktidarın kime ait olacağı, kimin yöneteceği, kararların kim ya da kimler tarafından alınacağı, kimlerin lehine olacağı ile ilgili olduğu için toplumsal bir olgudur. Seçimler ve Demokrasi kavramları elbette ki önemlidir. Seçmen kitlesinin eğitimli ve bilgili olması, demokrasi ve seçimlerin gereğine uygunluğu ile doğru orantılı olarak yaşanır.
Her ne kadar hakim sınıflar ve emperyalizm sınıf, ideoloji, emek- sermaye gibi kavramlardan nefret etse de, demokrasinin en önemli unsuru "seçimler" değil, "denetlenebilir" bir yönetim sürecidir.
Yurttaşların eğitim seviyesinin düşüklüğüne güvenerek, din, iman, kitap gibi kutsallar ile seçmenlerin etkilenip, oy alınıp, uygulamda da hakim sınıflara sömürü aracı olmaktan öteye geçmeyen iktidarlar, günümüz dünya siyasetinin en belirgin özelliği olmuştur.
Toplumda en yaygın tanımı ile "Hükümet Etme" olayı İktidar, bu işin adı Siyaset, ortak kararları alma ve uygulama sanatı, devletle ilgili faaliyetlerin yürütülmesidir. Burada devlet ile yönetim arasındaki ilişkiyi sağlayan (Hükümet eden) aktörlere de SİYASETÇİ denilir.
Devletin temel uygulama, yönetim argümanı BÜROKRASİDİR.
Max Weber, Bürokrasiyi "iş bölümü, otorite, hiyerarşi, yazılı kurallar, dosyalama, gayrişahsilik, disipline olmuş bir yapı ve resmi pozisyonlardan oluşan örgütü, bürokrasinin yapı taşları olarak tanımlar. Bu açıdan bakıldığında bürokrasi, rasyonel bir yönetim biçimi"dir.
Yurttaşların tüm bu süreçlerde Devletten ve yöneticilerden beklentisi, ülkelerinin ve canlarının güvenliği, refahı ve sağlık güzel günlerde yaşama isteğidir.
Devlet be bunu, siyasi organı HÜKÜMETLER aracılığı ile yapar. Elbetteki toplum içindeki yurttaşlar konumları gereği sınıfsal bir ayrım içindedirler. Gelişmiş ülkelerde bu sınıfsal ayrım siyasete İDEOLOJİK olarak yansımaktadır.
Ulusal birlik ise, yurttaşların etnik kökenlerine kör bir yaklaşım ile ve o ülkenin yurttaşlığı bağlamında bir anlam taşır.
Nasıl Machiavelli Floransa bölgesindeki şehir devletlerinde yaşayan insanın bir İtalyan Devleti kurmaları için bir İTALYAN Milleti oluşması için Prenslere PRENS yapıtını yazmışsa;
Mustafa Kemal Atatürk de, bir Ulusal Kurtuluş Savaşı sonrası kurduğu devlette (Türkiye Cumhuriyeti) Osmanlı sonrasında Anadolu ve Rumeli topraklarında yaşayanlar ile kurduğu devletin YURTTAŞLIK/MİLLET tanımını:
Atatürk'ün el yazısıyla: "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir." şeklindedir.
Devleti, Hükümeti ve İktdarı elinde bulunduranların bu hassasiyete dikkat etmeleri gerekirken,
Yine Atatürk'ün NUTKUNDA ve GENÇLİĞE HİTABESİNDE söyledikleri kulaklara küpe olmalıdır.
Nazım Hikmet'in dizeleri ile:
"Henüz vakit varken, gülüm/ Paris yanıp yıkılmadan!..."