İBRAHİM UYSAL


İLK TAŞI KİM ATSIN

Devlet yönetmek ciddi, sorumluluk gerektiren ve ancak yurtsever, vicdanlı insanlarla yapabilecek bir iştir.


İnsanların genetik yapıları gibi, doğal olarak aileden , soydan gelen yapı ve geleneksel birikimleri de vardır. 

     Hatta bu konuda, halk arasında dolaşan yaygın bir söz de vardır.

     Katranı kaynatsan olur mu şeker, cinsini "sevdiğim?" cinsine çeker, diye.

      Özellikle Atatürk ve bir avuç yurtsever arkadaşlarının öncülüğünde, bu ülkenin vicdanlı, ülkesini seven: seve seve de canını veren /verebilen insanları sayesinde Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş ve umdeler/ ilkeler doğrultusunda da bir yola sokulmuştur.

     Devlet yönetmek ciddi, sorumluluk gerektiren ve ancak yurtsever, vicdanlı insanlarla yapabilecek bir iştir.

    Tarih boyunca bütün devletlerin öykülerine bakarsak, bir avuç güzel insanın emeği ile kurulan onca devlet, bir avuç soysuzun yüzünden yıkılmış ve tarih sahnesinden yok olup gitmiştir.

     Haklı olarak kuruluşu ile övündüğümüz 16 devletten, 15'inin yıkılışını bilirsek, bunu çok rahat görürüz.

    Özellikle tarihimizde, 1950 sonrası başlayan yozlaşma, 2000'lerden sonra yeni bir boyut ve kılıfa girerek, zirveye ulaşmıştır.

     Yıllardır Devleti yöneten İktidar partisi ve hükümeti için yolsuzluk ve devletin şirazesinden çıktığı yönündeki söylemler ortadadır. 

     Son aylarda özellikle CHP'li Belediyelerde, iktidarca başlatılan "yolsuzluk soruşturmaları" ile yaşananlar, dedi kodu, belgeli belgesiz iddialar ve de davalar ortadadır.

     Özellikle demokrat, aydın çevreler, tarihlerine baksalar görecekleri soylu bir devlet gelenekleri vardır. 

    Devlet yönetmek, ciddi bir iştir; bilgi, deneyim ve ciddiyet ister. Öyle acemi nalbant gavur eşiğinde öğrenir ile olacak bir şey değildir.

   Ha bu olmaz mı, olur. Bazı siyasiler ve iktidarlar bunu yapmışlardır ama bu "acemi nalbantlar", gavur eşekleri ile değil de, denetimli "gavurun adamları" ile yönetmeye başlamışlar ve onlardan öğrenmişlerdir.

    Demokrasiyi bir çocuk oyuncağı gibi sadece seçim kazanmak sanan bazı siyasiler, hem niyet, hem ilişki, hem de amaçlarını seçmenlerinden gizlemeyi başarı ile tamamlamışlar, hem parti yönetimine hem de bazı yerellerde olsa da, kamu yönetimine geçince, yönetimi ele alınca pervasızlıklarını sürdürmekten, sergilemekten çekinmemişlerdir.

     En azından memleketim Antalya'da her gün ortaya çıkan/ atılan iddia, bilgi ve belgeler hiç de masum ve iç açıcı değildir.

     Bir Belediye Başkanından başlayan süreç, bir yandan oğul, gelin ve akrabalar gibi yayılırken, öte yandan kuyumcudan, harfiyatcıdan, güveneceğimiz yerel güvenlik bürokrasisinin en tepesine kadar ulaşmaktadır.

    Böyle durumlarda yine Anadolu'da "Kimin eli, kimin cebinde belli değil" derler. Aynen öyle.

    Yıllardır muhalefet haklı olarak iktidarı, yolsuzluk, usulsüzlük, soygun, talan gibi iddia ve suçlar ile suçladı. Haksız mıydı, hem de binlerce kere haklı.

    Anlaşılıyor ki hükümette gizliden gizliye muhalefetin yerel yönetimlerini izlemiş, gizlemiş, uygun zaman ve zemin bulunca da "düğmeye basmış"!..

     Hem iktidar/hükümet için, hem de muhalefet/ yerel yönetimler için en azından şimdilik kurumsal bazda bir mahkeme ve suç ortada yok. Bireysel bazda bilgi, belge ve karar çok ama anlaşılıyor ki, her taraf bir biri ile çatışır iken, bütün kirli çamaşırlar ve belgeler ortaya dökülecek. Bekleyelim.

    Tarih, en güzel fotoğraf arşividir. Hatta öyle sözler vardır ki, binlerce yıldır söylenir, durur. 

     Hz İsa için İncil'de geçen bir olay şöyledir. 

    Zina yaptığı iddia edilen bir kadını taşlamak için halk bir meydana toplanır, kadını taşlamak için halkın meydanda toplandığı Hz İsa'ya bildirilir ve bir karar vermesi istenir. 

     Olayı dinleyen Hz. İsa, meydanda toplananlara şöyle der:

 “İlk taşı, günahsız olan atsın”!..

    Uğultu sesi yükselen meydan birden bir sessizliğe bürünür ve hiç kimse de taş atmaz. Bir süre beklendikten sonra meydandaki halk dağılır ve kadın affedilir. 

    İşte bugün ülkemizde yaşananların çözümü için ilk taşı atacaklara gerek var. 

    Siyasetin, yerel ve genel yönetimlerin, medyanın bu kadar kirli olduğu iddiaları ortada iken, bu ülkenin ilk taşı atacak Bürokrat, Savcı ve Hakimlerine ihtiyaç var.

     Bir de en önemlisi, bunları oralara atayacak yerel ve genel Yönetim Erklerine.

    Yoksa böyle hayali "şeytan taşlamaları" ile, ne yerelde, ne de genelde bu ülke yönetimi bir yere varamaz.

    Herkesin yaptığı yanına kalan bir süreç olmaz, olamaz.

    En başta bu ülke gündemine "titremeyi" sokan milliyetçilerin, yaşamları bilgi ve erdem üstüne kurulan demokrat aydınların ve yurttaşların, en yalın halleriyle içten mütedeyyin inançlı insanların bir an önce, "TİTREYİP, KENDİLERİNE GELMELERİ" için, bu günler karanlık tünele girmeden önce, son çıkış günleridir.

    Huuuuu, sesimi duyan var mı!...