MUSA ALİOĞLU


İZMİR TURİZMDE DÜNYA MARKASI OLUR!

En çok göç alan illerimizden biri olan İzmir’in 8 bin 500 yıllık tarihi, turist çekmesinde çok önemli bir yer tutar.


2024 yılı sayımına göre 4 milyon 500 bin olan nüfusu 5 milyona kadar çıkan İzmir

Türkiye’nin üçüncü büyük şehri olma özelliğini halen sürdürmektedir. 

En çok göç alan illerimizden biri olan İzmir’in 8 bin 500 yıllık tarihi, turist çekmesinde

çok önemli bir yer tutar. 

Kültür ve Turizm Bakanlığı verilerine göre 2025 yılının yedi aylık döneminde İzmir’e

gelen turist sayısı 1 milyon 663 bini geçerek yıl sonunda 3 milyon olur. 

İzmir’in dünya çapında tanınmasında asli rol oynayan İzmir Enternasyonal Fuarı

2026’da 94’üncü kez kapılarını açmaya hazırlanırken kentte turizmin güçlenmesi için

organize edilen İzmir Uluslararası Turizm Ticaret Fuar ve Kongresi (TTI İzmir) de

19’uncu kez kapılarını profesyonellere açtı. 

İzmir Büyükşehir Belediyesi ev sahipliğinde, İZFAŞ ve TÜRSAB iş birliği ve Booking

Agora şirketinin vizyon partnerliğiyle (ortaklığı) açılan fuara aralarında KKTC,

Yunanistan, Namibya, Şeysel Adaları, Cezayir, Uganda, Ürdün ve Bosna Hersek’in

de bulunduğu 54 ülke ve 30 şehirden 242’si yerli, 139’u da yabancı olmak üzere

toplam olarak 381 firma katıldı. 

BookingAgora’nın fuardaki vizyon partnerliğiyle ilgili olarak şirketin Kurucu Ortağı

Murat Kahraman ve Kurucu Ortak Kadri Ciga ile konuştum. 

MURAT KAHRAMAN (KURUCU ORTAK): 

 TTI İzmir ile nasıl iş birliği yaptınız? 

İzmir’deki fuarın atmosferini değiştirmek, yabancı katılımcıları arttırmak hedefiyle, bizi

daha önceki organizasyonlarımızdan da bildikleri için bir iş birliği teklifi geldi. Tek tek

partnerlerimize anlattık, bütün süreçlerini planladık. 10 havayolu ile başladık,1.5

günde 50 markaya ulaştık; bugün 88 markanın katılımı ile buradayız. Son dakika

havayolu ve otel olarak gelmek isteyen markalar oldu ancak yerimiz kalmadığından

alamadık. Sadece bir fuar katılımı olmadı, aynı zamanda şehre yönelik de bir

partnerlik oldu. B 116 standında, 650 metrekarelik alanda 88 markayı bir araya

getirdik. Bu küresel markaların gücü fuara yansıdı. Bizim burada yarattığımız etki ile

fuara son dakika katılanlar oldu, mesela Sunexpress organizasyonu gördükten sonra

katılmak istemiş. 

Fuarla ilgili değerlendirmeniz nedir? 

İlk gün yoğundu hem gündüz hem akşamki gala partisinde tüm sektör bir araya geldi,

yoğun bir katılım oldu. İkinci gün ise daha çok İzmirli acenteler gelmeye başladı.

BookingAgora olarak iş birliğiniz amacına ulaştı mı?

Vizyon partnerliğimiz ve İZFAŞ’ın iş birliğiyle bu sene hem katılımcı hem ziyaretçi

sayısında artış oldu. BookingAgora kendi marka bilinirliğini kendi iş birliklerini, ticari

işbirliklerini arttırdı.

KADRİ CİGA (KURUCU ORTAK): 

‘’Amacımız fuara dikkat çekmekti. Dikkat çekmenin en güzel yolu dikkat çekici

markaların buraya teveccüh göstermesi oldu. İş birliği yaptığımız yerli yabancı

partnerlerimiz 50 ülkeden 80’in üzerinde marka katılım sağladı. Bu işin ilk başlangıcı,

devamı gelmeli. Türkiye’nin bütün bölgelerinin özel olduğunu düşünüyorum. Bir

şehrimizde yapılan bir işin dünyada çok ses getirmesi gerekiyor. İzmir apayrı bir

 

şehir, her yönü ile çok değerli. Etrafındaki kıymetlerle çok önemli, bu önemini tüm

gezegene anlatmak lazım. Bunun için doğru adımlar atılmasını önemli buluyorum. Biz

bir adım attık, güzel bir girişim başlattık. Bundan sonrasını da getirebilirsek İzmir tüm

dünyanın buluşmasına ev sahipliği yapabilir. Gelecek sene de benzer bir buluşma ile

devam etmeyi hedefliyoruz.’’

BOOKINGAGORA HAKKINDA: BookingAgora küresel seyahat pazarında etkin ve

öncü bir rol alarak değişime açık olmayı, acente memnuniyeti odaklılığını ve dünya

standartlarında B2B hizmet vermeyi hedefleyen bir şirket. Profesyonel ekip ve yüksek

teknolojik donanımıyla bugün 47 ülkede 10 binden fazla acente, 15 bini aşkın

kullanıcısı için 2.3 milyon otele, 400’den fazla havayoluyla binlerce destinasyona

erişim sağlayan bir kuruluş. Şirket ayrıca transfer, tur, araç kiralama ve vize

hizmetleri de vermekte. 

https://www.bookingagora.com/

Türkiye turizmine katkı sağlamak için gece gündüz dünya çapında gayret gösteren

tüm turizm işverenlerine ve çalışanlarına minnet borçluyuz. Ellerine, emeklerine

yüreklerine sağlık. 

Mutlu yarınlar Türkiyem.

EMEKLİYE AYRILANLARIN SONU HURDACILAR

UÇAKLAR KÖFTECİ DEĞİL, KÜTÜPHANE OLSUN

İstanbul’da Tahtakale denildiğinde birçok kişinin aklına Eminönü’ndeki tarihi çarşı

gelir. Bir de Avcılar Belediyesi’nin sınırları içinde Ispartakule’ye komşu bir Tahtakale

daha vardır. Bundan 7-8 yıl önce Bahçeşehir’e giderken trafik sıkışıklığında

Tahtakale’de bir sokağa girdim. Sokak hurdacılarla doluydu. Duran trafikte ister

istemez envai çeşit metal hurdaları ilgiyle ve dikkatle seyrederken, hurda yığınının en

üstünde buraya nereden ve nasıl gelmişse bir radom gördüm. Radom 

İngilizcede radar ve kubbe anlamına gelen dome kelimelerinden oluşur. Radom

uçağın sivri burun kısmıdır ve radyo dalgalarını geçiren kompozit malzemeden

üretilmiştir denilebilir. 

Çok şaşırdım. Araba, tekne, hatta tren aksamı bile görürdüm de bir uçağın böyle bir

parçasını göreceğim aklıma gelmezdi. Baktım durdum, durdum ve baktım, bir daha

bakayım derken çalan kornalarla oradan uzaklaştım. İster istemez veda ettim orada

asil ve mağrur halde duran bu metal buruna. Sonradan aklıma geldi. Keşke bir

fotoğrafını çekseydim biraz araştırma yapsaydım belki bir yerde ait olduğu uçağın

MSN numarasına rastlar, o uçağın nerede ve hangi tesiste imal edildiğini veya en son

hangi havayolu şirketinde çalıştığını ve en hüzünlüsü de buraya nasıl düştüğünü

anlardım Çok pişman oldum, aklım orada kaldı. Tahtakale’deki o hurdacıda

satıldıktan sonra farklı şekilde başka bir amaca hizmet edecek olan o kesik burun için

çok üzüldüm dersem hiç yalan olmaz. 

Bu parça bana kaza kırıma uğrayan ve emekli olan uçakları hatırlattı. Gençliğimde

böyle bir uçağın bir yol kenarında yıllarca bekletildiğini de anlatmalıyım size. 

Tarih 1968. Trabzon’da balkondan düşerek ağır yaralanan Sebat adlı kız çocuğunu

Ankara’ya ulaştırmak için Adana İncirlik Üssü’nden kalkan ABD uçağı arıza nedeniyle

geri döner. Daha sonra Sinop’taki NATO üssünden kaldırılan Douglas DC-3 tipi uçak

da Trabzon Havaalanı’na inişe geçtiğinde pistten çıkar ve kullanılmaz hale gelir.

Trabzonlu sanayici Nazım Ofluoğlu uçağı satın alır ve Söğütlü’deki evinin bahçesine

taşıtır. Niyeti neydi bilinmez ama bir ara kümes olarak da kullanıldığı söylenen bu

enkazın da hurdacılara satıldığı rivayet olunur.

Şimdilerde Yeşilköy’e yolu düşenler Dünya Ticaret Merkezi otoparkında da böyle

ömrünü doldurmuş, emekliliğini kötü bir şekilde geçiren bir başka uçak daha

göreceklerdir. Çorlu’ya gitmeden yol kenarında yine bir uçağı rezil rüsva etmişler.

Faalken, üzerinde “Lütfen buraya basmayınız ve yürümeyiniz” diye yazan o hassas

ve narin kanatları üzerine masalar ve plastik sandalyeler koymuşlar. Kim bilir kokpitini

mutfağa veya mangala mı çevirmişler acaba?

O dar gövdeli tek koridorlu kabine çok sakil göründüğünden hiç şüphe etmediğim

masaları koymak ne kadar sevimsiz bir durum, ne kadar üzücü bilmem anlıyor

musunuz? Önünde fotoğraf çektirenler onun iyi halinde değil fotoğraf çektirmek

yanına bile izinle gidebilirdi. Uçaklar neden bu duruma düşüyor. Şirketler batıyor,

uçakları uçamadığı için aylar veya yıllar boyu apronun en tenha köşesine çekiliyor.

Sonra da alacaklı bankalar veya şirketlerce açık artırmaya çıkarılıyor. Uçamayacak

durumda olan uçakları alıp, köfteci veya kafe yapmayı çok önemli bir iş gibi

keşfettiğini sanan para göz insanlar onları kırıp döküp çok sevimsiz hale getiriyorlar.

Türkiye’de son yıllarda bu şekilde idam fermanı gövdesine asılan onlarca uçak

gökyüzüne veda eyledi.

Bazıları Anadolu’da kötü bir akibete maruz kaldı, bazıları da Afrika’ya gitti ve ev gibi

kullanılmaya başlandı. 

Yine Trabzon’da talihsiz bir kazaya uğrayan bir uçak elden ele dolaştı. En son bir

belediye verin bize kütüphane yapalım dediyse de kimse yanaşmadı.

Bir uçağa en çok da kütüphane olmak yakışır diye düşünüyorum. Soruyorum sizlere

Türkiye’nin onca vilayetinde, ilçesinde kütüphane yapılan bir uçak gördünüz mü?

İçinde birileri sakin ve de sessizce kitap okusa uçağın ruhu dinlenir diye geçiyor

aklımdan. Uçağın da ruhu olur mu demeyin? Olur tabii ki. 

Siz yapın sonra gidin seyredin ve de görün neler olduğunu. O nedenle ben uçakların

köfteci dükkanı yapılmasına karşıyım. Onların bu hali beni üzüyor. Dükkan

yapmaktansa hurdacılara gitsin daha iyi olur valla. Hiç değilse bu hallerini görüp de

üzülmeyiz bari. 

Yıllarca gökyüzünde kartal gibi süzül, dünyayı gez, binlerce insanı oradan şuraya

taşı. Sonra da gel, çoluk çocuk için eğlence aracı ol, sarhoşa meze ol. Kararı kim

verir, kimler uygular bilmem ama bir karar alınmalı ve uçakların bu şekilde dükkan

veya kafe yapılmasının önüne geçilmeli, bu iş yasaklanmalı. 

Kamu ve özel kuruluşlar cazip olması açısından uçakları sadece kütüphane yapmalı.

Belki böylece biraz daha fazla insanın kitap okumasını sağlarız. 

Ne dersiniz böylesi daha iyi olmaz mı?