Anadolu'muzun suları perişan, ormanları yine alev alev.
Gelişmiş ülkeler ‘kuraklık geliyor, iklim sorunları hem sellere hem de kuraklığa neden olacak diye yıllardır bağırıyor’ bizden ouyan yok.
Dünya çapında bilim adamlarımız, profesörlerimiz var. Onlar basın yayın organlarında alınması gereken önlemleri haykırıyor, “ülkemiz felaketlere gebe” diyor, dinleyen yok.
Bu doğa uzmanlarımızı dinlemedikleri bir yana, bu bilim insanlarımızın kurumlarına danışman olduğunu görmedik. Ama, amca, yeğen, yandaş, candaş kim varsa makam koltuklarında ballı maaşlarla işlerini yürütüyor.
***
Koştura koştura gelen iklim sorunu orman yangınlarını, kuraklığı ve selleri körükleyeli 10 yıl oldu, yeni yangın uçağı ve helikopterleri almaktan, derelerdeki konut enkazlarını kaldırmaktan, kuruyan gölleri, barajları seyretmekten başka bir şey yapmadık.
Bu konularda sürekli uyarılarda bulunan ve Anadolu'muz ile insanımızı korumak için gerekenleri yayın kuruluşlarına aktaran çok sayıda bilim insanına sahip çıkmak bir yana, hemen hepsinin başını derde soktuk.
Kimileri çalıştıkları kurumlardan uyarılar aldılar, kimileri baskılara dayanamayıp emekli oldular, kimileri uyarı yapmaktan vazgeçip işlerine baktılar, kimileri de kelleyi koltuğa alıp Anadolunun doğasını korumaya devam ettiler.
***
PROF. DR. TUNCAY NEYİŞÇİ
Örnek vermemiz gerekirse; Dünya çapında bir orman mühendisimiz var. Prof. Dr. Tuncay Neyişçi... Neyişçi, aynı zamanda yangın Ekolojisi Uzmanı... Tuncay Hoca, orman yangınlarının önüne geçilebilmesi için, yıllardır, “Yangın perdeleri yapılması şart. Yoksa bu felaketleri engelleyemeyiz” diyor. Peki dinleyen var mı?
Zannetmiyorum. Ben, Tuncay Hocanın bu uyarılarının ardından, “Ormanlarımızı korumak için yangın perdeleri yapıyoruz” diye bir resmi açıklama duymadım.
Benim tek duyduğum açıklama; “Havadan ve karadan tüm gücümüzle mücadele ediyoruz. Veya, “Orman yangınları için yeni uçak ve helikopter aldık” şeklinde oldu. Bir de haklarını yemeyelim, “Ağaçlandırma çalışmalarımız sürüyor” açıklaması var.
***
YANGIN PERDELERİ ŞART
Oysa Prof. Neyişçi diyor ki; Yangın perdeleri yapılmazsa olmaz! Dikilen bu ağaçlar 15 yıl sonra yeniden yanacak!
Peki Tuncaş Hoca’nın dediği bu rüzgar perdesi nedir? Prof. Neyişçi şöyle anlatıyor:
“Yangını çıkaran rüzgar bizde kuzeyden gelen kurutucu poyraz rüzgarıdır. (Bugünlerde de poyraz esiyor) Büyük yangınların çoğu bu nedenle çıkar. Bu yangınlara karşı ormanları koruma altına almak lazım. Bunun için de rüzgar perdeleri şart."
“Servi ağacı sık ve yangına dayanıklı yapısı nedeniyle rüzgar perdesi için uygundur. Poyrazın etkisinde olan tüm ormanlık alanlara rüzgarın hızını kesecek bu ağaçların dikilerek kurutucu etki yapan poyraz rüzgarı engellenebilir.
Bu şekilde önlem alınırsa yangın çıkma ihtimali yüzde 60 oranında azalır. Çıkan yangının da şiddeti yine aynı oranda azalır.
Bu açıklama daha 1 buçuk sene önce yapıldığına göre sanıyorum bu adımlar atılmıyor.
Herkesçe malum; Genellikle ormanlarımızı oluşturan çam ağaçları da yangın sırasında çevresine adeta el bombası atmaya devam ediyor. Sonuç; Orman yangınlarını söndürmek başarı değil. Zaten bir süre sonra kendisi sönüyor. Önemli olan bu yangınların önüne geçecek bilimsel önlemler almak!
***
PROF. MEHMET GÖKOĞLU
Ülkemizde bilim adamlarına pek ihtiyaç olmadığını (!) gösteren iki örnek daha verip, bitirelim.
Elinin altında Akdeniz Üniversitesi gibi bir kaynak olan Antalya aslında bu yönnden çok şanslı.
Örneğin Çevre Bilimleri Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Gökoğlu var. Prof Gökoğlu, başta Konyaaltı sahili olmak üzere, Antalya’nın tüm nehirleri, gölleri, çayları, yeraltı sularına ve şelalelerine ekibiyle birlikte sürekli dalış yapar, kentimizin yaşamsal önem taşıyan su durumuyla ilgili incelemeler yapar ve uyarılarda bulunurdu.
Bir gazeteci olarak Gökoğlu Hoca’da haber kaynağım olduğu için biliyorum. Mehmet Gökoğlu’nun başı yaptığı bu uyarılar nedeniyle sürekli ağrırdı. Antalya’nın turizm kenti olduğu bahanesiyle Mehmet Hoca’nın bu açıklamalarından hoşlanmayanlar üniversiteye ve dolaylısıyla hocaya baskı yapardı!
Bildiğim kadarıyla hoca yine ekibiyle dalış yapıyor ama pek açıklama yapmıyor! Peki ne oldu şimdi? Yat Limanından başlayarak Konyaaltı sahiline kadar giden bir koku ve bulanıklık (!) var. Ama kimseden ses çıkmıyor!
Tozu halının altına sürüpüpüz de, bu kirliliği nereye süpürürüz bilemiyorum!
***
DOÇ. DR. EROL KESİCİ
Bir de çok yakınımızdan bir önnek verelim. Aslında Ispartada yaşayan ama tüm Türkiyenin ve Antalya’nın gölleri, su kaynakları ve nehirleriyle ilgili incelemeler yapıp, kamuoyuna mesajlar veren Su Ürünleri ve Çevre Uzmanı Doç. Dr. Erol Kesici’nin kulaklarını çınlatalım. Erol Hoca’ya gidin bir sorum bakalım, Göller Bölgesindeki su kaynaklarımızla ilgili yaptığı çalışmalar ve uyarılarla ilgili kendisini gerçekten dikkate alan kamu yetkilileri olmuş mu? Uzman olduğu dallarda yaptığı uyarılar gerçekten işe yaramış mı? Antalya’nın sularıyla yakın akraba olan Burdur ve Eğirdir Gölleri göz göre göre nasıl bu hale gelmiş. Tarımdaki vahşi sulamayı ve su kaynaklarının tükenmesini önlemek için göllerden su çalan dev boruların üzerine çıkıp pozlar dahi veren bu bilim insanının yaptığı çalışmalar karşılığını bulmuş mu?
Yaptığı uyarılar sonucu göstermelik çalışmalarla sorunların üstünün nasıl örtüldüğünü, sorumluların, doğal kaynaklarımızda yaşanan inmal ve hataları nasıl görmezden geldiklerini, işinin ehli olmayanlara ülke doğasının nasıl emanet edildiğini bir anlatsın.
Anlatsın da, anlat anlat bir yere kadar! Anadolu’nun doğası elden gittikten sonra ne anlamı kalıyor ki?
Maalesef dünyanın bu en özel coğrafyasına sahip çıkamadık. Doğa katliamlarıyla, tarih yağmasıyla, çarpık kentleşmeyle, hava, su ve kara kirliliğiyle ülkemizi mahvettik.
Daha ne hocalar var, sosyal medyadan sesini duyurmaya çalışan, yıllar içinde oluşan o bilgi birikimini vatanı, milleti için ortaya dökecek imkan bulamayan, dinletemeyen...
Bu ülkede yaşayanlar çok şanslı... Gitsinler diğer Türki devletlerdeki kurak, çorak yaşamlara bir baksınlar da Anadolu’nun kıymetini anlasınlar.
Haydi esen kalın.