Sizi bilemem de, benim uzun bir zamandan bu yana halkın deyimi ile "ağzımın tadı kaçtı"!.. Neden mi? Sebep çok ama asıl sebepleri saymadan, görmeden "kelam etme"nin bir alemi yok.
Önce kişiden, insandan söz edelim, sonra sisteme daha güncel olarak da DEVLETE gelelim ve her şeyi açalım bir bir.
İnsan deyince hemen aklıma Fazıl Say'ın da besteleyip seslendirdiği, Türk Hurufi şairi, Bektaşi erenlerinden 16'ıncı yy'da yaşamış, türbesi de olan Muhyiddin Abdal'ın şu dizleri geldi.
"İnsan, insan derler idi/ İnsan nedir şimdi bildim/ Can, can deyu söylerlerdi/ Ben can nedir şimdi bildim ... .... ....
Takvâ (makbul, inançlı kişi) ehlinin sattığı/ Mü’minlerin ok attığı
Münkirlerin (inançsız) şekk (şüphe) ettiği
Güman (kuşku) nedir şimdi bildim
Muhyiddin eder Hak kadir/ Görünür herşeyde hâzır/ Ayan (açık aleni) nedir pinhan (gizli, saklı) nedir/ Nişan (işaret, alamet) nedir şimdi bildim"!...
Yazan çizen vardır mutlaka ama ben görmedim ve okumadım. Türkiye Cumhuriyeti'nin iki bölümü var; ilki, ülke işgal edilmiş, kafkaslar ve güney sınırlar İngilizler ve Fransızlarca paylaşılmış ve nefes alacak sınır kalmamışken, Mustafa Kemal (Atatürk) 23 Nisan 1920'de TBMM'yi açması ve 26 Nisan'da ULUSAL KURTULUŞ SAVAŞINI örgütlemeye başlaması ile başlayan süreç.
Kuzeyde Rusya'da 1917 Bolşevik Devrimi olmuş; Türkiye'nin de, Rusya'nın da güvenli ittifaklara, desteklere ihtiyacı var. Mustafa Kemal, 29 Nisan 1920'de Rus Lider Lenin'e bir mektup yazar, ulusal kurtuluş savaşı için silah ve para yardımı ister.
Rusya'dan Silah ve mühimmat İNEBOLU sahiline gemi ile gelir, para yardımı da, 8 Eylül 1920'de yaklaşık 200 kg altın olarak ERZURUM'a gelir ve teslim edilir.
Tüm bu süreçlerde Mustafa Kemal'in mecliste söylediği şu söz çok önemlidir.
"GÖZÜM SAKARYA'DA, KULAĞIM İNEBOLU'DA".
Çünkü, Emperyalist Devletlerin tetikçisi Yunan Orduları Ankara yakınlarına kadar gelmişlerdir, Rusya'dan Lenin'in gödereceği askeri mühimmat ise, İnebolu açıklarına gelecek ve sandallar ile karaya çıkarıldıktan sonra Küre ve Ilgaz dağları, Nazım Hikmet'in sözünü ettiği KAĞNILAR (Ayın altında kağnılar gidiyordu) ile aşılacaktır.
Cumhuriyet ilan edilir, Devrimler yapılır, çok partili Laik, Demokratik Parlamenter Sisteme geçilir.
Aradan yaklaşık 100 yıl geçmiştir. Bu kez de ortalıkta:
"CUMHURİYET (Laik ve Demokratik) 100 YILLIKTIR"!.. lafı dolaşmaya başlar. Önceleri şaka gibi söylendiği sanılan bu lafın, son yıllarda yaşama geçirildiğini görmemek, gerçekten İKİNCİ CUMHURİYETÇİLERİN başarıları olsa gerek.
Maalesef bu ülkede "Atatürkçülük" o kadar sıradan ve art niyetli olarak kullanılmıştır ki, Atatürk adını kullanarak ihtilal yapanlar ilk iş olarak Atatürk'ün partisini ve Cumhuriyetin temel taşı kurumlarını kapatmışlardır. Yetmemiş, bugün de, Atatürk'ün partisi ve kruduğu Kurumlar Atatürk'ün ilkeleri ve savlarından üzgünüm ki çok ama çok uzaklaştırılmışlardır.
Atatürk'e hakaret edenleri seçmenlerine milletvekili seçtirecek kadar da ileri gitmişlerdir.
Bütün bunlar olurken, ey Atatürkçüler, ey Atatürk'ün partisinin seçmenleri daha ne kadar daha gaflet uykusunda kalacaksınız!..
Önce kişiler yoldan çıktı sonra da bu kişiler sistemi yolundan, rayından çıkardılar, daha ne bekleniyor ki!..