DOLAR 32,9949 -0.11%
EURO 35,8195 -0.26%
ALTIN 2.528,010,83
BITCOIN 22376201,07%
Antalya
32°

AÇIK

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

ZEYYAT ŞAHİN yazdı / SOKAKLAR, HAYVANLAR VE MEDENİYET

ZEYYAT ŞAHİN yazdı / SOKAKLAR, HAYVANLAR VE MEDENİYET
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Köpekler, kediler, deliler, yaşlılar, çocuklar ve tüm canlılar Türk sokağının eşit paydaşlarıdır. Bu paydaşlardan biri ahengi bozarsa terbiye edilir, ıslah edilir, cezalandırılır, tedavi edilir ama yok edilmez.

Bu Türk sokağının paydaşlarından iktidarı temsil edenler hep kuşlar için evler yapan bir medeniyeti referans gösterirler. Referans aldıklarını iddia ettikleri medeniyete yöneltilen en küçük eleştiriye bile tahammülleri yoktur.

İşte şimdi referanslarıyla imtihan edilme zamanı. Ve fakat imtihandan pek iyi not alacak gibi durmuyorlar çünkü bize hayvanlar için cennet bir medeniyeti referans gösterenler sokak hayvanlarının itlaf edilmesini öngören yasa teklifinin meclise sundular.

Elbet bir sokak hayvanları özellikle de sokak köpekleri sorunu var. Bunu görmezden gelemeyiz. Bu sorunu mutlaka çözmemiz gerekir ama ilk akla gelen çözüm neden öldürmek olsun ki? Çağdaş dünyada bu işler nasıl çözülmüş bir bakmak gerekmez mi?

Sokaklarımız köpeksiz ve kedisiz kalınca daha mı temiz olacak, uyuşturucu satan torbacılar artık olmayacak mı, sokak ortasında karısını öldüren katiller başka ülkelere göç mü edecek? Trafik magandaları birden medeni birer insan mı olacak? Tabi ki cevabımız hayır.

Türk sokağının paydaşları arasında belki de en zararsızı hayvanlar ama onların dili yok bize kendilerini anlatamıyorlar. Açlıklarını, susuzluklarını, terk edilmenin acısını dile getiremiyorlar. Ve biz şimdi bütün bunların üzerine bir de gözlerinin içine baka baka, uyutma adı altında onları öldüreceğiz. Bunu yaparken de, kuşlar için evler yapan atalarımız, cümlesini tekrar ederek siyaset yapacağız.

Evet, bir sorun var ve bu sorun çözülmeli. Belediyeler ve merkezi hükümet el ele vermeli. Kısırlaştırma ve aşılama faaliyeti yoğunlaşmalı , böylelikle plansız üremenin önüne geçilmeli. Bu konularda var olan yasaların uygulanması çok sıkı denetlenmeli. Özellikle ev hayvanını terk edenlere ciddi hapis cezaları getirilmelidir. Bütün bunlara evet ama katletmeye, yok etmeye hayır.

Eyyy veteriner arkadaşlar! Size fakültelerde öldürün diye değil yaşatın diye eğitim veriliyor. Eğer bu yasa değişikliği gerçekleşirse Türk sokağının paydaşlarından birini yok etme suçuna ortak olmayın.

Eyyy iktidarı destekleyen sevgili yurttaşlar! Madem hayvanlar için bile cennet olan bir medeniyetin mirasçısı olmakla övünüyorsunuz  bugünkü medeniyetimizin onlar için bir cehennem olmasına razı olmayın. Siz de

sesinizi yükseltirseniz bu katliamı yapamazlar. Eğer bu yasa karşısında susarsanız çocuklarınıza Hz Peygamberin namaz kılarken kediye gösterdiği merhameti ve şefkati nasıl anlatacaksınız?

Devamını Oku

ZEYYAT ŞAHİN yazdı / YARA VE SIR

ZEYYAT ŞAHİN yazdı / YARA VE SIR
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Yaralarından haber ver, yaranı haber ver. Haber ver ki yarana yar sızılarına yaren olayım. Derdine derman, yarana merhem olmak istemiyorum ben; yaranı bilmek, anlamak ve kabuğunun altında neler sakladığını bilmek istyorum. Neden her yara iz bırakır, onu anlamak istyorum. En  çok da yara ve yar sözcüklerinin köklerinin aynı biçimde yazılıp okunmasının bir tesadüf mü olduğunu öğrenmek istyorum.

Yaralarından haber ver bana. Yaralarına merhem olup bundan dolayı ödül beklemek değil derdim. Çağ, her derde derman üretenlerin çağı zaten. Ben ; sabahları gözleyen sızılarını duymak, uyku sürgünü gözlerindeki hüznü cümleye dökmek ve sonra o cümlenin dehlizlerinde uzun uykulara yatmak istyorum. Çünkü sızıları gizleyen bir teni taşımanın ve  sızılarda gizlenmenin nasıl zor olduğunu öğrenmek istyorum.

Yaralarından haber ver bana; yaralayanlardan söz etme sakın. Kıymeti yok yaralayanı bilmenin.yarayı  bilmek , sana yarayabilmekten çok daha kıymetli. Bilmek, görmek ve yaraya dokunmak istyorum ben. Dokunayım ki iz bırakmasın. Kimse dokunmadığı ve kimse bilmediği için izi var tenimizde her yaranın. Yara dokunulmak , sızı duyulmak ; yara yar elinde, sızı yar dilinde yok olmak ister.

Yaralarından haber ver bana,  haber ver ki yaralarını, yaralandığını görmek isteyen uğultulu kalabalıkların hışmından seni koruyabileyim. Yaralar, bu hışımlardan korunabilmek için oyar tenimizi; oyar ve derinlere gizlenir. Ve yara derinleştikçe izi netleşir.

Yaralarından haber ver bana. Yaralarıma değmeden durabilirsen yanımda, yaralarını sor bana. Yaraların mı yoksa yaralarım mı duyduğum sızıya sebep, sor bana.

Devamını Oku

ZEYYAT ŞAHİN yazdı / REİS BEY’İN KALEMİ

ZEYYAT ŞAHİN yazdı / REİS BEY’İN KALEMİ
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Antalya’da hakimler var.

Bu hakimler, hem adalet dağıtıyorlar hem de hepimiz gibi ( En azından birçoğumuz gibi)

ülkede ve dünyada olup bitenler hakkında düşünüyorlar. Bunlardan bazıları da düşündüklerini kaleme döküyor. İleri yaşımda başladığım avukatlık stajımda bu hakimlerden birine rast geldim: AYDIN ÇOLAK,  Antalya 8. Ağır Ceza Mahkemesi Reisi.

Reis Bey kalemini, eskilerin tabiriyle, sadece hüküm verirken kırmakta kullanmıyor;  hayatı, insanı, aşkı ve yaşadığı çağda olup bitenleri anlatmakta da kullanıyor. Reis Bey, onca yoğunluk içinde, avukatlık stajına başlayana kadar bu yoğunluğu pek anlayamıyordum,   bir roman yazmış: SANAL VİCDAN.

Stajım sırasında,  bu romanı bana hediye etme nezaketi gösterdi Reis Bey, kendisine teşekkür ederim. Okunmak için biraz sırasını beklese de sırası geldi ve romanı bir çırpıda okudum. Okuru sürükleyen ve keyifle okunan bir roman ancak sadece sürükleyici olmak değil romanı ilginç kılan. Roman, çok konuşulan ve neredeyse toplumun her kesiminde hem merak hem kaygı uyandıran bir konu ekseninde gelişiyor: Yapay zeka ve insan ilişkisinin nasıl şekilleneceği.

Romanın asıl karakteri Hakim Cihat sadece hukukçu değil, transhümanizm ve yapay zeka ile de ilgilenen entelektüel bir hukukçu. Romanda geçen şu sözler hakim Cihat’a ait: Hukuk sadece sayıların toplanması işi değildir. Görünen kadarıyla karar vermek kolaydır, bunu ortalama bir bilgisayar da yapabilir zaten. Ancak hakim görünenle yetinmez, görünenin arkasında ne olduğunu da irdeler. İşte bu sebeple yapay zeka ne kadar gelişirse gelişsin, hukukta insan faktörü devre dışarı bırakılamaz, bırakılmamalıdır. Roman, bu ve benzeri  pek çok diyalogla okuru yalnız merak içinde bırakmakla kalmıyor aynı zamanda düşünmeye de sevk ediyor.

Aslında roman, entelektüel bir hakimin çağına kulak kabartması ve çağının en önemli meselelerinden birine dair bakış açısının dile getirilmesi açısından çok kıymetli. Bir bilim kurgu romanı değil, bilim kurgu romanlarında anlatılan dünya gerçek olursa neler olup biteceğine dair bir beyin fırtınası.

Elbet teknik olarak kurssuz bir romandan bahsetmiyorum ve zaten bu yazı da bir eleştiri yazısı değil. Ele alınan konu ve karakterler çok daha derin ve kapsamalı ele alınabilirdi.  Buna rağmen roman çok keyifle okunuyor çünkü edebiyat bir dil sanatı ve Reis Bey dile oldukça hakim.

Hukukun bir dili vardır ve izlediğim duruşmalarda Reis Bey’in bu dile ne kadar hakim ve    bu dili kullanırken ne kadar titiz olduğunu gördüm. Dilin de bir hukuku vardır ve bu hukuk,  dil bilgisi kurallarıyla dil estetiğinden oluşur. Reis Bey dilin hukukuna uymakta da çok mahir  ve çok titiz. Bu da romanı okunur kılıyor. Romanın içine serpiştirilmiş ve Reis Bey’in sevdiği türkü ve şarkıların sözleri romanı ayrıca keyifli kılıyor.

Reis Bey’in kalemi kuvvetli, hükümleri adaletli olsun.

Kendisinden yeni romanlar bekliyoruz.

Devamını Oku

ZEYYAT ŞAHİN yazdı / ÇOCUKLAR VE ÇALINMIŞ HAYATLAR

ZEYYAT ŞAHİN yazdı / ÇOCUKLAR VE ÇALINMIŞ HAYATLAR
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Türk çocukları neden spor ve bilim olimpiyatlarında derece yapamaz? Acaba suç çocuklarda mı? Tabi ki değil. Çünkü Türk çocuklarının bedensel ve zihinsel gelişim çağı anne babalar için başka bir çağdır. Bu çağ, onlar için sahip olma çağıdır. Anne babalar çocukların gelişimi için harcanması gereken para ve enerjiyi demire ,çimentoya ,kuma harcarlar.

Bitmeyen ev ve araba taksitleri dururken kitaba ,seyahate, beslenmeye para harcanmaz. Onlara öyle öğretilmiştir , zaten bu vizyonsuzluk da aynı biçimde  aileden mirastır. Soğan ekmeğe talim edilir,  tatil sözcüğü neredeyse yasaktır ama olsun, çocuklara bir ev bırakılacaktır. Evet, gerçekten de çocuklara başlarını sokacak bir ev bırakılır, bırakılır ama dünya hızla değişirken çocuklar ,yarışta hep geride kalır. Çünkü gelişmemiş bir beden ve fonksiyonel hale gelmemiş bir zihinle,  dünyayla girdiği yarışta hep sonda kalır zavallı çocuklar.

Türk şehirleri neden bu kadar zevksiz ve estetik yoksunudur?   Acaba suç mimarların , mühendislerin ,şehir plancılarının mıdır?  Tabi ki değil.  Çünkü Türk mimarı güzel şehir görmemiştir çoğunlukla. Anne babaların bitmek bilmeyen mülk edinme, koltuk yenileme,  para biriktirme hırslarının ürünüdür onlar. Alıp başını seyahate çıkamamışlardır , Ömürlerini kötü bir şehirde, o çok kötü mimari dokuyu görerek geçirmişlerdir.

Onlar bildiklerini inşa ederler sadece.  Aslında kasıtlı değildir bu çirkinlik abidesi kentler. Türk mimarı hayalsizdir  çünkü hayalleri anne babası tarafından çalınmıştır. Biriktirdikleri parayla çocuklarına bir hayat satın almayı düşünen anne babalar, biriktirebilmek için çocuklarının hayallerini  ve daha iyi bir hayat tasavvurunu çalmışlardır.

Türk okur yazarı neden dünyanın en okumaz yazmaz okurudur? Suç onların mıdır sadece? Tabi ki değil. Çünkü anne babalar evlerinin ihtiyaçlarını en ince ayrıntıya kadar düşünür  ama ihtiyaç listesinde kütüphane yoktur. Tabağa, kristal kadehe, çeşit çeşit biblolara harcanmaktan kitaba asla sıra gelmez. Ama haklıdır anne babalar, kitaplardan söz açıp komşuyu kıskandırmak mümkün değildir.  Komşulara hava atamadıktan sonra para harcamanın ne önemi vardır ki?

Velhasılı kelam bu ülkenin çocukları masum. Onlar, öğrendikleri gibi yaşıyor. Başka bir hayatın mümkün olduğunu öğrendiklerinde ise  çoktan iş işten geçmiştir. Artık hayata karşı koyacak güçleri kalmamıştır,  ve en iyisi anne babaları gibi yaşayıp gitmektir.

Ve böylece her şeyi olan ve fakat hayatları olmayan, hayatı nefes almaktan öteye taşıyamayan insanlar dolduruyor sokaklarımızı.

Devamını Oku

ZEYYAT ŞAHİN yazdı / ÇİMMEK ANAYASAL HAKKIMIZ

ZEYYAT ŞAHİN yazdı / ÇİMMEK ANAYASAL HAKKIMIZ
0

BEĞENDİM

ABONE OL

“Deniz bizim kum bizim / Oğlan bizim kız bizim / Oynasın sahillerde oğlan kız / Sahiller anayasal hakkımız bizim”

Ey Teba-yı Cumhuriyet! Ey leb-i derya Antalya şehrinin güzide ahalisi.

Biliyor musunuz anayasa ne buyuruyor? Madde 43: “Kıyılar devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada kamu yararı gözetilir…”

Şimdi sormak icap etmez mi: Anayasa ne söyler, anayasayı uygulamak görevli olanlar neyler? Leb-i derya bir şehirde yaşayıp da o deryada şöyle bir çimmek için para ödemek ne menem bir iştir?

Anayasaya inat ve anayasa rağmen kıyılarımız işgal altında. Ya oteller parsellemiş kıyılarımızı ya da ‘beach park’lar. Sakın servet düşmanı, turizm karşıtı olduğumuz sanılmasın. Amma ve lakin deniz kıyısında yaşayıp da denize girmek için birilerine para ödemek gücümüze gidiyor.

Ey Erbab-ı Siyaset!  Teba-yı Cumhuriyetin bu hali pür mealine kulak ver. Seni vekil, seni başkan eylediğimizde yıldızlı otellerin havuzlarında bizi unutma. Sana havuz helal olsun, hakkındır; amma ve lakin hakkımızı gasp edenler için bir hal çaresine bak.

Ey Erbab-ı Siyaset! Anayasamız 43. maddesinde bize kıyılardan yararlanmayı vaat ederken 5. maddesinde devletin görevleri diyerek sana da: “Kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak” görevi yüklüyor.

Ey Teba-yı Cumhuriyet! Fark ettiysen anayasamız gayet açık bir lisanla hakkımızı bize izah ediyor. İşte bu bir anayasaya sahip olmanın nimetlerindendir. Amma bilesin ki hakkını aramayı bilmezsen kimsenin bunu vermeye niyeti yoktur. Çünkü bu toplum zaten az okur, anayasayı ise hiç okumaz. Okuyanlar da nereyi kendime yontabilirim sevdasındadır. Oysa anayasa bütün hakları millete yontmak için teşkil edilmiş bir metn-i mübarektir.

Ey Erbab-ı Siyaset! Ahdımız var, biz artık hakkımızı talep edeceğiz. Madem anayasanın 6. maddesi: “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” diyor; madem 10. madde: “Herkes kanun önünde eşittir… Hiçbir kimseye, aileye ve sınıfa imtiyaz tanınamaz.” diyor, Teba-yı Cumhuriyet olarak, yani imtiyazın asıl sahibi olarak şöyle doyasıya ve korkusuzca dilediğimiz kıyıda çimmek istiyoruz. Neden mi? Çimmek anayasal hakkımız çünkü

Devamını Oku